Yazdır

UyanisDinlersen öğrenirsin. Slomo Ibn Gabirol

O gece hastaneye gelen çok insan vardı. Artık gelen hastaları sayamıyordum ve sabrım da giderek tükeniyordu.

Bu nöbet dönemlerimde, işleri hızlı ve verimli bir şekilde halletme sanatını geliştirmiştim. Kısa yollar bir yaşam şekli haline gelmişti artık. Sabah bağlıyor ve birdenbire gün bitiyordu. Tek istediğim işlerimi bitirmekti. Çağrı cihazım çaldı. Cevap verdim. Hemşirenin sesi yorgun olduğunu belli ediyordu: "Başka bir atak. Bu sefer. 90 yaşında, kanserli bir hasta." İçimden söylene söylene hastanın odasına gittim. Yaşlı bir adam sessizce yatağında oturuyordu. Otomatik bir şekilde, sanki çok fazla bir karşılık beklemeden her zaman sormam gereken soruları sormaya başladım. Hastanın sesinin net ve güçlü olmasına şaşırdım. Cevapları da gayet düzgün ve bilinçli bir şekilde vermişti. Ezberlediğim şekilde sistemleri gözden geçirirken, hiç yurt dışında çalışıp çalışmadığını sordum.

" Evet" diye yanıt verdi. " savaştan sonraki 7 sene Avrupa'da yaşadım." Bu cevap beni şaşırtmıştı. Orada askerlik mi yaptığını sordum. 
" Hayır " dedi. " Ben bir avukattım. Nüremberg Davalarındaki savcılardan biriydim".

Kalemim yere düştü. Gözlerimi kocaman açılmıştı.

"Nüremberg Davaları mı?" Başını salladı ve savaştan sonra Alman yasal sisteminin yeniden yapılandırılmasına yardımcı olmak için Avrupa'da kaldığını belirtti.

Evet evet haklısın, dedim kendi kendime, bunlar yaşlı bir adamın hayallerinden başka bir şey değil... Çağrı cihazım iki kere çaldı. Nöbetim bitmişti. Kontrolü çabucak bitirdim, nöbeti devretmek için hızla dışarı çıktım ve çağrı cihazını verdim.

Kapıya yöneldim, ama birdenbire yaşlı adamın, gözlerini ve sesini hatırlayıp duraksadım. Telefon kulübesine gittim; hukuk öğrencisi olan ve yasal tarih hakkında bir ders alan erkek kardeşimi aradım. Ona, adamın ismini söyleyip, herhangi bir tarih kitabında bu adın geçip geçmediğini sordum. Birkaç dakika sonra bana cevap verdi.

"Burada yazdığını göre, bu adam Nüremberg Mahkemesinde başsavcılardan biriymiş."

Odaya nasıl geri döndüğümü hatırlamıyorum ama kendimi ne kadar ezik, küçük ve önemsiz hissettiğimi anlatamam. Kapıyı çaldım. Cevap geldiğinde, daha önce kısa bir süre oturduğum sandalyeye oturup sessizce, " Beyefendi, şu anda mesaim bitti ve eğer rahatsız etmeyeceksem biraz burada durup Nüremberg davaları ve sizin oradaki göreviniz hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorum... Daha önce size biraz kaba davrandığım için de çok özür dilerim. "Bana bakarak gülümsedi.

"Yo, hayır hiç rahatsız olmam". Yavaş yavaş, arada epey zorlanarak, bana Avrupa'nın inanılmaz çöküşünü, savaş sırasında insanların yaşadığı anlatılmayan acılarını anlattı. Kamplardan, o büyük ölüm fabrikalarından, ölü insan vücutlarının oluşturduğu yığınlardan bahsetti. Mahkemeleri, pazarlıkları, cezaları anlattı. Savaş suçlularının üzgün görünene bir grup olduğunu söyledi. Savaşı kaybetmenin onlara acı bir uyanış yaşatmıştı. Mahkemenin sessiz ve kararlı hukukunu ya da savcıların dikkatli ve detaylı incelemelerini tam olarak anlayamamışlardı. Orada çekilen acıları görmek onu o kadar etkilemişti. Bu gibi insanlık suçlarının bir daha gerçekleşmesini önlemek için oluşturulan yeni yasal sistemin hazırlanmasına yardımcı olmak için orada kalmıştı.

Tıpkı bir çocuk gibi oturdum, dinledim, her bir kelimeyi adeta içtim. Bu benden önceki tarihti. 4 saat geçti. Ona teşekkür edip elini sıktım, sonra uyumak için eve gittim.

Ertesi sabah gün erken bağlamıştı ve her zamanki gibi çok meşguldüm. Yaşlı adamı görebilmek için çıktığımda vakit iyice geç olmuştu. Ama odasına gittiğimde, adamın orada olmadığını gördüm. O gece ölmüştü.

Dışarı, serin akşamın içine doğru çıktım. Burnuma bahar çiçeklerinin kokusu geldi. Adamı düşündüm ve içimi sevinçle karışık bir hüzün kapladı. Aniden yaşamım daha dolu ve daha anlamlı geldi, hastalarım ise eskisinden daha karmaşık ve daha gizemli... Bu dünyanın güzelliğinin ve çirkinliğinin, bazen anlaşılmaz bir şekilde birbirine karışmış olduğunu fark ettim. Yaşlı adamın bende yarattığı etki burada bitmedi. İnanılmaz yoğunluktaki işime, nöbetlerin bana verdiği duygusal strese rağmen, içimde bir şeyler değişmişti. Gündelik hayatıma sihir katan renkleri, şekilleri kokuları fark etmeye bağlamıştım. Bir zamanlar "yaşlı dertler" olarak adlandırdığım beyaz saçlı hastalarımın, hikayeleri olan ve bana çok şey öğretebilecek insanlar olduğunu keşfetmiştim.

Bu olayın üstünden neredeyse 20 yıl geçti. Hala geceye bakarım, o yaşlı adamı hatırlarım ve sadece dinleyerek başkalarının hayatlarını paylaşabilmenin ne kadar büyük bir şans ve ayrıcalık olduğunu düşünürüm.

Blair P. Grubb; M.D.

**

Blair P. Grugg, Baltimore'da doğmuş, Baltimore Maryland üniversitesinde okumuş ve ihtisasını Dominik Cumhuriyetinde Universitad Central del este san Pedro de Macosis'te yapmıştır. Kardiyoloji ve elektrofizyoloji alanında uzmanlaşmıştır. Evlidir ve iki çocuk sahibidir.