Ribnetz'deki Ulu Ağaç Yıllar önce, oğluma, bar-mitsva giysisi dikecek bir terzi aradım ve Rus bir terzi ile anlaştım.

Kısa boylu, orta yaşlı, gözlüklü bir adam olan Bay Doboski, bir akşamüstü, oğlumun ölçülerini almak için evimize geldi. İlk baştaki resmiyet yavaş yavaş yumuşamaya başlayınca, terzi; kocam ve oğlumla yakın bir dostluk kurdu. Çalıştıkça, konuşuyor, kendi hayatı ile ilgili bir çok ilginç hikayeyi bizlerle paylaşıyordu.

"Ribnetz hahamının komşusuydum. Haham, yaşadığım yerin en ileri gelenlerinden biriydi ve kentte yaşayan Yahudiler, onunla ilişkide olmaktan her zaman gurur duyarlardı." Terzi, böbürlene böbürlene "Benim düğünümde mesader kiduşim o idi. Ketubamı bizzat kendisi yazdı" diye anlatırken oldukça gururlanıyordu.

Terzi, hahamdan yüreğinin derinliklerinden çıkan sözcüklerle, şefkatle bahsediyordu. "Sert kışın acımasız soğuğunda, onun, kentin dışındaki Nestov Nehri'ne gidişini izlerdik. Orada, nehrin yüzeyindeki buzun bir parçasını kırar, soğuk suların içine girerdi. Tanrı'ya kendini bu kadar adayan biri az bulunur."

"O, ruah akodeş'I içinde barındıran, bir insanın düşüncelerini her zaman bilen gerçek bir tsadikti. Kendi yazdığı küçük bir Sefer Tora'ya sahipti. Tora'nın güvenliğinden her zaman tedirginlik duyar, Ruslar'ın onu alacağından korkardı. Ülke dışına çıkabilmek için vize almayı başarabilmiş şanslı kişilerden biri olarak, ben İsrael'e göç etmeye hazırlanırken, Haham, Tora'yı bana emanet etti. Küçük ama çok güzel bir Sefer Tora."

Bu özel Sefer Tora'yı görmeyi ve elimizde bir kez olsun tutabilmeyi o kadar istedik ki, bir dahaki gelişinde terziden Tora'yı yanında getirmesini rica ettik. O da, bu ricamızı memnuniyetle kabul etti.

Ertesi gelişinde, Ribnetz Hahamının şahsi Sefer Tora'sını da beraberinde getirdi. Küçük ve mükemmel bir Tora'ydı. Vilna Gaon'un da, önemli bir ailenin, uzun çabalardan sonra, Avrupa'dan İsrael'e getirdiği böyle küçük bir Sefer Tora'sı vardı. Bu Sefer Tora, Gaon'un, yaptığı bütün gezilerinde yanında bulunurdu: Herhalde, bu Tora da bu tsadiğin her zaman yanındaydı.

Ribnetzli bu haham kimdi?

İsmi Rabi Hayim Zanvil Abramovitz'di. Sovyetler Birliği'nin Yas şehrinde, Moşe Abromovitz'in oğluydu. Genç yaşta öksüz kalınca, amcası ve Haham Rabi Avraam Matisyahu tarafından yetiştirilmişti. Çok başarılı bir öğrenciydi. Hem kendi şehrinde daha sonra da bütün Yahudi dünyasında tanınan bir kişi oldu. Daha sonraki yıllarını Amerika Birleşik Devletleri'nde geçirdi ve orada, birçok Amerikalı Yahudi ile güçlü bağlar kurdu. Yaklaşık 100 yaşında vefat etti.

Hahamın yaşam hikayesi bizim çok ilgimizi çekmişti, bu nedenle bu muhteşem kişi hakkındaki her detayı öğrenmek için çok çaba sarf ettik. Şans eseri, Yeruşalayim'de Rabi Baruh Kuperman ile tanıştık. Rabi Baruh, hahami, yani Rabbe'yi tanımanın ötesinde, yıllar boyunca onun Rusya'daki öğrencilerinden biri olmuşu. Rabi Kuperman'ın babası Şimon, Komünist yönetiminde önde gelen görevlilerden biriydi ve 1946 yılında Şimon, ilk kez danışmak için Rebbe'ye gelmişti.

Rebbe'nin ünü, henüz gençken yayılmamıştı. Dolayısıyla, Komünistlerin daha baskı altına almadığı, Karpatıa dağlarındaki küçük köyünde, fark edilmeden yaşıyor ve özel çalışmalarını yapabiliyordu. Rebbe, aile büyükleri gibi, köyde şohet olarak görev yapıp, Tora öğrenip, mitsvalarını yerine getiriyor, saklı kalabiliyordu. Durum böyleyken, Şimon Kuperman, o bölgeden geçerken Rebbe'yi buldu. Bu ilk ziyarette, Rebbe, kapısında, önceden haber vermeden gelen bir memuru görünce şaşırmıştı. Ama kısa bir süre sonra, bu memurun bir Yahudi, yani "bizimkilerden" biri olduğu anlaşıldı. Bir kaç görüşmenin ardından, dostluk tohumları çiçek açtı ve gelişti. Rabi Şimon, Rebbe ile altı ay boyunca inzivaya çekilip, ona hizmet etme ve onunla birlikte dua etme ayrıcalığına sahip oldu.

"Babam, kimseye söyleyemediği olaylara şahit oldu" dedi Rabi Baruh. "Rebbe'nin olduğu yerde, bir ağaç bile minyandan biri olabilirdi. Zira Rebbe, ruhlarla iletişim kurabiliyor, başka kimsenin algılayamadığını algılayabiliyordu. Şabat ve Yom Tov günleri dışında oruç tutardı. Onurlu ruhunun derinliklerinden Tikkun Hatzos'u söylediğinde, çuval kumaşından giysilerini giyer, kilere iner, Şehina'nın ayrılışı ve Kutsal Tapınak'ın yıkılışı nedeniyle ağlardı."

Yıllar geçtikçe, Rebbe'nin ünü yayıldı ve kendisini takip eden birçok Yahudi'nin bağlılığını kazandı. Çoğu zaman, bu kişiler, basit, öğrenim görmemiş, kılıçtan kıl payı kurtulmuş kişilerdi. Politik haritanın yeniden çizilişinin ardından sağ kalabilenlerdi. Rusya'da kalan bu dindar ruhlar için, Sovyet Komünist yönetimi altındaki hayat, kolay olmaktan çok uzaktı. Rusya'nın birçok bölgesinde, bütün dinlere, özellikle de Yahudiler'e karşı, açıkça yürütülen kıyım sürüp gidiyordu. Komünistlerin Yahudi kolu olan "Yevsektzia", Komünist ideallerini benimsemişti ve Yahudi dini hayatını tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Komünist "cennetinde" Tora ve Mitsvaları yerine getirmek, kararlılık ve cesaret gerektiriyordu.

Rebbe'nin Ribnez'teki evine bir keresinde su bastı. Aşırı derecede kötü hava koşulları, onun bir seneliğine Karpatıa Dağları'na taşınmasına neden oldu. Ribnetzli Yahudiler'in kalpleri kırıktı, çünkü Rebbe'yi çok seviyorlardı. Rebbe, onların gurur kaynağıydı. Onun başka bir yere taşınmasından korktular ve bir yere gitmemesi için ona yalvardılar. Israrları başarıya ulaştı ve Rebbe kentine geri döndü.

O, ne komünistlere teslim oldu, ne de Tora'nın mitsvalarını yerine getirmekten vaz geçti. Yerli halk, ona hem çok büyük bir saygı duyuyor, hem de ondan biraz kokuyorlardı. Önceleri, Rebbe Nestov Nehrine girerken, Yahudi olmayan yerli halk, onun yanına gidiyor ve Rebbe buzu kırıp suyun içine dalarken onunla alay ediyorlardı. Ancak, sıfırın altındaki havada, uzun bir süre kaldıklarında, nehrin kenarında felç kaldılar. Bu onlara iyi bir ders oldu ve bir daha Rebbe'ye kötü bir söz söylemediler.

Rebbe'nin ünü, aziz bir insan olarak yayıldıkça, kentte yaşayan Yahudi olmayan kişiler de, zaman zaman ona geliyor ve onlar için dua etmesini istiyorlardı. Hatta bazı ateist komünistler bile, aynı istekle kendisine başvurmuştu. Kentin Yahudi olmayan belediye reisinin kızı hastalanınca, reis, Rebbe'ye, tedavi umuduyla bir mesaj göndermişti: "Rebbe, lütfen kızım için dua edebilir mi?": Rebbe, Şimon Kuperman'a, "Reis, dürüst bir kişi mi?" diye sormuştu. Cevap olumluydu. Rebbe onun için dua etti ve kız iyileşti. Bunun sonucunda, kentin Yahudileri güçlü bir müttefik elde etmiş oldu.

Rabi Şimon'un kendisi, komünistlerin burunlarının dibinde, imkansızı başardı. Sadece dindar ve mitsvaları yerine getiren bir Yahudi olmakla kalmadı, oğullarını da aynı şekilde yetiştirdi. Bu son derece tehlikeliydi, ama o, bunu her şeye rağmen başarabildi. Rabi Baruh Kuperman, gençken, komünistlerle dolu bir trende nasıl tefillin taktığını anlatırdı. Trende farklı bölümler vardı ve ikinci sınıf yolcuların bölümü, etraftan saklanmaya elverişliydi. İşte bu bölümde, kendisini gizler ve görünmeden tefillinini takardı. Ardından, gayet sakin bir tavırla koridora çıkar, rahatsız edilmeyeceği bir köşe bulur, tefillasını tamamlardı.

Başarılı bir matematikçi olan Rabi Baruh Kuperman, eğitim alanında oldukça saygın bir konuma gelmiş, bir çok okulun müdürü olmuştu. Komünistler, onu, hem kendini ustaca yetiştirmiş bir entellektüel, hem de bir arkadaş olarak görürlerdi, zira çok neşeli olan Baruh, etrafındakilerin yüreklerini ısıtmakta oldukça yetenekliydi. Onun içteki saklı kimliğinden, Komünist ideallerini onaylamayan Yahudi kişiliğinden haberleri yoktu.

O da Rebbe'ye yakınlaştı ve Rebbe'nin hem din hem din dışı konulardaki keskinliği ve erdemi karşısında hayran kaldı. Başlangıçta, yolculuk uzun ve zorlu olduğu için ziyaretleri seyrekti. 12 yıllık bir aradan sonra, Baruh bölgeyi ziyaret ettiğinde, Rebbe'yi görmeye gitti. İçinde 20 kişinin olduğu küçücük bir odaya alındı. Hafızası olağanüstü olan Rebbe, Baruh'a baktı ve elini sıkıp çift anlamla çeşnilenen bir cümleyle onu selamladı: "Gam Baruh tiheyeh! - Baruh da kutsansın" ya da tam anlamıyla, "Sen de kutsan!". Rebbe, aradan geçen 12 yıla ve kendisini bu süre içinde ziyarete gelen yüzlerce kişiye rağmen, Baruh'un kim olduğunu kesin olarak biliyordu. Ona yönelen bu kişisel dikkat sayesinde, tıpkı diğer ziyaretçilerle olduğu gibi, onların arasında da sıcak, şefkat dolu bir bağ kuruldu. Dolayısıyla, Baruh'un bir sorunu nedeniyle Rebbe'nn yardımını istemesi, olayların doğal seyrinin bir sonucuydu.

1968 yılı, hiç bir Yahudi'nin Rusya'dan güven içinde çıkmayı düşünemediği bir yıldı. Çıkış vizesi almak amacıyla başvuru yapmak için, önce işverenin bu niyetten haberdar olması gerekiyordu. Bunu yaparak, hem kovulma hem de en azından daha alt bir düzeye düşme tehlikesine girilmiş olunuyordu. Böyle bir kişiyi, etrafındakiler, onu besleyen Komünist sistemin 'meyvesini ve balını' reddettiği gerekçesiyle dışlanırdı. Bu tip bir başvuruyu açık bir korku, hatta dehşet takip ederdi.

Rebbe, çıkış vizesi için başvurusunu verirken, Baruh'un yanında durdu. Rebbe onu, " Onların hepsi haydut! Ruslar çabuk pes etmeyecek" diye uyardı.

Baruh'un başvurusu, kentte sansasyon yarattı. Yahudiler arasında fısıldadılar dalgalar halinde yükseldi. "Bunu Rebbe ile yaptı! Bu olayda, Rebbe onunla!" Baruh, o cemaatte böyle bir istekte bulunan ilk kişiydi. Bunun sonuncunda, konumundan alındı. Vize için ilk başvurusu reddedildiyse de Rebbe'nin cesaretlendirmesiyle, yeniden başvurdu.

Baruh, vizeyi, İsrael'e göç etmek için istiyordu. Yaşlı anne babasının gönderdiği, kontrolcüler tarafında herzaman durdurulan ve okunan mektuplar, Baruh'u, İsrael'e, yanlarına çağırıyordu. Öte yandan, Rabi Kuperman bir saatli bombanın üzerinde oturduğunun da farkındaydı, çünkü küçük oğlu okul çağına gelmişti. Bu çocuk, limudei kodeş çalışmalarında umut vaad ediyordu ve babası, onu evde özel olarak çalıştırarak, potansiyelini geliştirmeye çalışıyordu. Acaba şimdi okula başlamalı mıydı? Bu durumda onu bazı problemler ve tehlikeler bekliyordu. Örneğin Şabat günü okula gitmek zorunda kalacak, yazı yazmaya, dolayısıyla Şabat'I ihlal etmeye zorlanacaktı. Komünist ideolojisi ile beyni yıkanacak, hatta Komünist gençlik gruplarına katılmaya zorlanacaktı. Eğer ailesinin Tora ve mitsvaları uygulayan Yahudiler olduğu anlaşılırsa, tehlike katlanacaktı. Kafasındaki bu soru işaretleriyle, Baruh Ribnetz'e doğru uzun ve zorlu bir yolculuk yaparak, bir kez daha Rebbe'nin tavsiyesini de desteğini almak için onun yanına geldi.

Baruh, Rebbe'nin ön kapısına yaklaşırken endişeliydi. Rebbe'nin odasına girerken, Rebbe, talletine sarılı bir şekilde ona döndü. Baruh hemen konuya girdi, ama uzun bir açıklama yapmasına gerek kalmadı, zira Rebbe durumu anlamıştı. Rebbe, dostunun güçlü olmasını söyledi ve ona, "Bu, kibud av veeim, kişinin anne babasını onurlandırmasıyla ilgili bir konu. Ayrıca pikuah nefeş hayat tehlikesi ile de ilgili. Bu durumda, tehlikede olan ve Komünist okuluna gitmeye başlayınca ciddi sorunla karşılaşacak olan, evde Tora öğrenen çocuğunun manevi hayatı... Senin de güvenliğin tehdit altına girebilir. Haydi git, tekrar başvur!"

Bütün bunların ortasında, Baruh'un karısı, bebek bekliyordu. Doktor, bebeğin sağlıklı doğmayacağını, hatta gebeliğin sonunda kadar bile yaşayamayacağını üsteleyince, kadın, kalbi kırık bir halde eve gelip, durumu eşine anlattı. Rabi Baruh, tereddüt etmeden karısını aldı ve Rebbe'nin evine gitti.

Rebbe, kaşları çatık bir şekilde onları dinledi. Konu üstünde derin derin düşündükten sonra, Baruh ve karısına, "Bunu kendi üstüme alıyorum" dedi. Her şeyin iyi olacağına dair onlara söz verdi. Çocuk sağlıklı doğacaktı. Bu berahanın, "bir şeye dayanması gerektiğini" bilen Baruh Kuperman, cebinden bir ruble çıkardı ve Rebbe'ye verdi. Rebbe, parayı elinde bir dakikalığına sıkıca tuttu ve Baruh'un karısına geri verdi. Daha sonra, Rebbe, kadını, "yaşam dolu bir çocukla" kutsadı.

Baruh, öbür problemini de ortaya koymak için, "Çıkış vizesi ne olacak?" diye sordu. Bütün yüreğiyle, bebeğinin İsrael'de doğmasını umut ediyordu. Ama Rebbe başını salladı. " O, beklenenden uzun bir yolculuk olacak" dedi. Ardından Baruh ile karısı evlerine döndü.

Beklendiği gibi, sonraki başvuru da reddedildi. Baruh, Rebbe'yi durumdan haberdar etti ve Moskova'daki yüksek rütbedeki memurlara yazıp yazmaması gerektiği hakkında fikrini sordu. Rebbe, onu bundan " Hayır, sessiz ve dikkatli bir şekilde, sadece yerel yetkililer aracılığıyla hareket etmelisin." diyerek caydırdı. "Söylesene. Karın nasıl? O, yaşam dolu bir bebek dünyaya getirecek."Rebbe'nin berahası cesaret ve şefkatle tekrarlanmıştı. Bir tsadikin, kendisini takip edenlerin her biri, özellikle de, yakınlarının çocukları için duyduğu şefkat apaçık ortadaydı.

Baruh'un karısı, bebeğini doğurmak için hastaneye gittiğinde, hava kasvetli, her yer dize kadar gelen çamur yığınlarıyla kaplıydı. Açıkça, korkutucu bir durumdu. Kadın, Rebbe'nin kendisine verdiği bir rubleyi sıkı sıkı elinde tuttu ve onu, manevi değerleri küçümseyeceklerini iyi bildiği hastane personelinden gizledi. Her Yahudi kadının yaptığı gibi, her şeyin yolunda gitmesi için güçlü duygularla dua etti. Haşem'in yardımına ve Rebbe'nin berahasına güvendi.

Kısa bir süre sonra, bebeğin ağlaması duyuldu. Kuperman ailesinin bir oğulları olmuştu. Doktorlar, bebeğin yaşadığına hayret etmişlerdi. Yeni doğan bebeğin sağlığında çok küçük problemler vardı.

Bebek doğduktan sonra, Baruh'un karısı, yastığının altında, Rebbe'nin berahasının işareti olarak kendisine verdiği bir rubleyi aradı. Bu zorlu zamanda, o özel berahayı nasıl aldığını hatırlayabiliyordu. Ama şimdi, rubleyi bulamamıştı. Ortadan kaybolmuştu. Görünüşe göre, ruble, "görevini yerine getirmiş" ti ve artık ona ihtiyaç kalmamıştı. Ama yine de, kadın, rublenin kaybolmuş olmasına çok üzüldü. Bunca ayın ardından kendisine ifade ettiği çok büyüktü ve onu hatıra olarak saklamak isterdi. Ama şimdi, Baruh Haşem, yanındaki beşikte bebeği vardı, bu da duaların duyulduğunu açıkça gösterdiyordu.

Komünist yönetimi altında, bir kişi İsrael'e gitmek amacıyla vize almak için başvurunca, kendisine isyankar ya da vatan haini olarak bakılırdı. Bu durumda, Baruh'un da işinden atılması ve herkes tarafından dışlanması gerekiyordu. Ama Baruh, öğrencilerini, üniversite giriş sınavlarına çok iyi hazırlayan başarılı bir öğretmendi. Çalıştığı okuldaki öğrencilerin büyük bölümü elit Komünistlerin çocukları olduğundan, görevinde kalmakla kalmamış, vize başvurusunun reddedilmesinin asıl nedeninin bu olduğunu anlamıştı. Bu memurların çocuklarının, olan en iyi öğretmenlerden çok ileri düzeyde bir eğitim almaları gerekliydi. Bu ailelerin en önem verdikleri konuydu. Komunizim, herkesin eşit olduğuna dayanıyordu, ama "bazıları diğerlerinden daha eşitti."

1972 yazında, Semerkant'tan Baruh'un erkek kardeşi Eliyahu, onları ziyarete geldi. Semerkant kentindeki yönetim dini konularda biraz daha yumuşak olduğundan, Yahudiler'in yaşaması için biraz daha güvenli bir yer olarak biliniyordu. Bu nedenle, orada birçok Yahudi vardı. Öte yandan, Baruh'un şehrinde neredeyse hiç Yahudi kalmamıştı. Bir hasid olan Eliyahu, Baruh'un düzenli bir şekilde Rebbe'yi ziyaret ettiğini biliyordu. Kendi cemaatinin Rebbe'ye gönderdiklerini getirmişti. Birkaç gün Baruh'la kalacak, Şabat'ın ardından, iki kardeş Ribnetz'e gideceklerdi.

Eliyahu, kardeşinin Şabat için yaptığı hazırlıkla karşısında büyülendi. "Kiduş için şarabı nereden buldun?" diye sordu. "Hiç sorun olmuyor. Üzüm alıyoruz ve suyunu sıkıyoruz!". "Pekiyi ya halla ekmeği?" "O da sorun değil. Karım pişiriyor!" Birçok mitsvayı bu şekilde, en zorlu koşullarda bile yerine getiriyorlardı.

Ama Eliyahu, Baruh'un sistemini takip etmekte çok zorlandı. "Bu şekilde, Yahudi olmayanların arasında yaşıyorsun. Neden gidip Yahudiler'le beraber yaşamıyorsun?" dedi Eliyahu. "Eminim, Rebbe de senin buradan taşınmanı onaylayacaktır!". İki kardeş, kararlaştırdıkları gibi, Şabat'ın ardından Ribnetz'e doğru yola çıktılar. Eliyahu, bir Yahudi'nin, ne kadar dindar olduğu fark etmeksizin, kardeşlerinden ve Yahudi yaşamından uzak yaşamasının doğru olmadığını düşünüyordu. Bu duygularını dile getirdi: "İlk başta, Ribnetz'e benim için gittiğimizi düşünüyordum, ama şimdi senin koşullarının gördükten sonra, senin için de gittiğimizi anladım". Bu şekilde Rebbe'ye doğru yolculuklarına devam ettiler.

Rebbe, Romanya Yidişi dilinde konuşuyordu ve Eliyahu'nun konuştuğu Rusya Yidişi'ni anlamak onun için pek kolay değildi. Eliyahu, Rebbe'nin sabrını taşırmadan, açık bir şekilde kendini ifade etmek için çok büyük çaba sarf etmesi gerektiğini biliyordu. Eliyahu, Semerkant’taki kendi cemaatinden getirdikleri ile beraber Rebbe'ye yaklaşırken, ondan keskin bir bakış beklemiyordu. Rebbe, onunla karşılaşmak için ayağa kalktığında, Baruh'un Stanislaw'dan ayrılması ile ilgili konuyu henüz ima dahi etmemişti. Rebbe, neredeyse sinirli sayılabilecek bir ses tonuyla, "Hayır! Baruh'un Sranislaw'dan ayrılmasına gerek yok. Nerede olursa olsun mitsvalarını yerine getiriyor." dedi. Rebbe sakinleşerek yeniden yerine oturdu, ama soğuk ve mesafeli görünüyordu.

Rebbe, daha sonra, önüne konulan bütün istekleri dinledi. Dışarıdan bakan biri, sanki hiç biriyle ilgilenmediğini zannedebilirdi. Eliyahu, yanlış bir adım atıp, Rebbe'yi sinirlendirdiğini düşünüp kendini çok suçlu hissediyordu. "Cemaatimden getirdiğim bu istekleri ciddiye alıp almayacağını kim bilebilir?" diye endişelendi. Yolculuğu boşuna yaptığını ve kendisini gönderenlerin, kendi hatası yüzünden acı çekeceklerini düşündü. Ancak endişeleri yersizdi, zira Rebbe'ye yaptığı ziyaretten kısa bir süre sonra, Semerkand'taki birçok aile, mucizevi şekilde çıkış vizelerini alabildi. Hepsi ülkeyi, Mısır'dan çıkarmış gibi topluca terk etti...

**

Günün birinde, üniversite sınavları için acilen matematik öğrenmek isteyen genç bir adam Baruh'a geldi. Çok sıkışık durumdaydı. Üniversiteye girememesi durumunda, Rus ordusuna alınacaktı. Baruh ilk başta biraz şüphelendiği için, genç adama ailesi hakkında bazı sorular sordu. "Babam şohet Yehezkel!" diye cevap verdi genç. Bu Rabi Yehezkel'in oğlu muydu? Bu, genç adamın sıkıntısını açıklıyordu. Biraz sorumsuz olan bu genç adam, orduya girerse, ne olacaktı? Rüzgarda amaçsızca savrulan neşama sına ne olacaktı? Belki akademik olarak felaket durumda değildi ama normalde üniversiteye girebileceklerden biri de olmadığı açıktı. Üniversite ve ordu arasında, üniversite, onun için kötünün iyisiydi. Baruh, genç adama bir teklifte bulundu: "Sık sık Ribnetzerli Rebbe'ye giderim. Bana katılmak ister misin?" Genç adam kabul etti.

Ribnetz'e geldiklerinde, Rebbe'yi, ellerinde tavuklarını tutan kadınlar, uzun bir sıra oluşturmuş bekliyorlardı. Hepsi de tavuklarını Rebbe'nin kesmesini istiyordu. Rebbe, Baruh'u ve yanındaki genci karşıladı. Baruh daha çocuğu tanıtmadan, Rebbe, "Yehetskel'in oğlu!" diye bağırdı.

Genç adam şaşkına dönmüştü. Evet, babası bir şohetti. Bu, komünist yönetiminin, Yahudiler'in elinde bıraktığı az sayıdaki mesleklerden biriydi. Ama kendisi dindar değildi ve Sovyet eğitim sisteminden geçmiş biri olarak tipik bir Rus genci görünümündeydi. Kimse, geleceğinden Rebbe'ye söylememişti. Rebbe, kendisinin Yehetskel'in oğlu olduğunu nasıl anlamıştı? Rebbe, onun ve babasının kim olduğunu biliyordu. Genç çocuk çok şaşırdı ve kekelemeye başladı. "Rebbe, eğer üniversiteye giremezsem, ya da İsrael'e gitmek üzere çıkış vizesi alamazsam beni, Tanrı korusun Kızıl Ordu'ya alacaklar..." Kelimeler, ağzından sanki kontrolsüzce çıkmıştı. Kendi kendine şaşırdı. Rebbe, çocuğun isteğini duydu. Talletini başından çıkardı ve gülümseyerek değil, kahkahalar atarak, çocuğun başına koydu. "Hepiniz yolcuk yapacaksınız. Sadece bekleyin ve görün!".

Şimdi genç çocuk daha da şaşırmıştı, çünkü ailesinden hiç kimse Rusya'yı bırakıp İsrael'e gitme olasılığından bile bahsetmemişti. Bu onların bir hayali bile değildi. Anne babası yaşlanıyordu ve hayatlarının bu döneminde buradan ayrılmayı düşünmüyorlardı. Şimdi de Rebbe, şohet Yehezkel ve ailesinin İsrael'e gideceğini söylüyordu! Göç etmeyi tartışmamışlardı bile. Bu inanılmazdı! Baruh, çocuğa neredeyse kıskanarak baktı. "Bak, her şeye ulaşmayı başardın!" dedi. Ardından, kendi aklındaki sorular için Rebbe'ye döndü.

Ayrılma vaktiydi ama Rebbe sıcak bir şekilde onlara, "Bu gencin ayrılma vakti gelmedi! Bekleyin!" dedi. Ardında, genç çocuk, utangaç bir tavra ve içinde farklı bir tarzla büyüyüp gelişen bir saygı ile Rebbe'ye sordu: "Hepimiz için çıkış vizesi ve diğer gereklilikler için işlemleri kim yapacak? Benim anne babamın yaşlı olduklarını unutmayın!" Rebbe, sertçe ama cesaret veren bir tavırla, "Sen genç ve enerji dolusun. Eğitimin var ve Komünist bürokrasisini, işlemleri yapabilecek kadar iyi tanıyorsun. Her şeyi ayarlayacak olan sensin!" Ve gerçekten de böyle oldu.

Bu sırada, aşılması gereken başka bir sorun vardı. Yaklaşan üniversite sınavları! Çocuk, Baruh'la aynı kentte yaşamıyordu. Çok uzak bir kentteydi. Baruh, çocuğun belli bir süreyi kendisiyle geçirebilmesi için gereken ayarlamaları yaptı. Böylece ona ders verebilecek ve sınavlarda başarılı olmasını sağlayacaktı. Sınavda sözlü matematik, yazılı matematik, Rusça kompozisyon ve sözlü bir fizik bölümü olacaktı. Bir Yahudi'yi ilgilendiren hiç bir şey yoktu. Ne de olsa, Rus "eşitliği" buydu. Yine de, Rebe, çocuğuna, zorluklara rağmen başarılı olabilmesi için berahasını verdi.

Baruh, "ev ödevini" yaptı ve çocuğa yardım edebilmek için vaktini ayırdı. Öğretmeniyle konuşmak için okuluna gitti ve öğretmenin, karısının uzaktan akrabası olduğunu gördü. Öğretmen, Baruh ve çocuğa yardım etmeyi kabul etti ve onlara çalışabilmeleri için ders kitapları verdi. Sınav gününde, çocuğa güven vermek için onun yanındaydı. Yazılı matematik sınavını geçti. Bir sonraki sınav, Şabat gününde olacak sözlü matematikti. Baruh, gence yol gösterdi: "Dışarıdaki telefonlardan birine git. Bizimkini kullanma çünkü dinlendiğini biliyorum. Anneni ara ve ondan, "Annen iyi değil. Eve dön!" yazılı bir telgraf göndermesini rica et. Çocuk da kendisine denileni yaptı, annesi telgrafı gönderdi. 19 yaşındaki çocuk, telgrafı, okuldaki ilgili yetkililere gösterince, yetkililer isteksizce Şabat günündeki sınavı ertelediler ve onun için perşembe günü yapılacak özel bir sınav koydular. Mucizevi bir şekilde o sınavı da geçti.

Rus dili ve edebiyatı öğretmeni olan Baruh'un karısı, çocuk için, belli bir konu hakkında, ona örnek bir kompozisyon yazdı. İnanılmaz şekilde, sınav günü sınav kağdında yazılı konu, bu konunun aynisiydi! Tanrı, Rebbe'nin berahası sayesinde kesinlikle onlarlaydı.

Beş aralıkta, çocuk, çıkış vizesi ile ilgili bir telgraf aldı: "Yitsik: Saba böyle olacağını söylemişti! İlk seferinde reddedileceksin demişti. Ve öyle de oldu." Bu içinde gizli bir mesaj taşıyan bir telgraftı. Açıkça, Rebbe'nin talimatlarını ima ediyordu. Rusya'dan çıkmak için yapacağı ilk başvuru geri çevrilecekti ama o yeniden başvurmalıydı.

Çocuk, sınavlardan geçer notlar alıp üniversiteye girmeye başardı. Çalışmak istemiyordu ama Kızıl Ordu'dan tabii ki daha iyiydi! Ama sınav zamanı geldiğinde ne yapacaktı? Onları geçmeyi başarabilecek miydi? Her şey onu çok tedirgin ediyordu.

Ocak ayı ve tatil dönemi geldi. Aynı anda bir telefonla yine şifreli bir telgraf aldı: "Sabba, gideceğimizi söyledi- ve öyle de oldu!" endişelerin nedeni birdenbire buhar olup yok oldu! Çıkış vizeleri tam zamanında geldi! Rabi Yehetskel ve ailesi, Eretz Yisrael'e doğru yola çıkıyorlardı! Oğlu, Kızıl ordudan kurtulmuştu. Herkes güvendeydi. Rebbe'nin neden güldüğüne şaşmamalı!

**

Rebbe, Ribnetz'de uzun yıllar huzurla yaşadı. Ama daha sonra KGB, onun için sorun yaratmaya başladı. Baruh ve diğer hasidler, Rebbe'nin geleceğinden endişelenip, ona gitmesini telkin ettiler. "Buradaki aileler için kim dua edecekş Onlara kim bakacak?" diye endişeleniyordu Rebbe. Buradaki basit Yahudiler'in, çobansız kalacağından endişeleniyordu, zira onun için hepsi "tzon kedoşim", kutsal koyun sürüleri idi. Ama KGB'nin yarattığı sorun daha da yoğunlaştı ve tehlike daha da beklenir hale geldi. Yahudiler, Ribnetz'e giderlerken durduruluyor ve sertlikle tehdit ediliyorlardı. Bu, Rebbe ve onu takip edenlere karşı başlatılmış bir kampanyaydı.

Günün birinde, Baruh, Rebbe'nin diğer hasidlerinden birinden bir mesaj aldı. "Rebbe gidiyor! Bu dedikodu değil, hikaye de değil. Kişniev'e doğru yola çıktı bile!"

Kişniev'de, KGB'nin, "işlerinde daha iyi" olduğu biliniyordu. Sifrei Tora ve Sefarimleri topluyorlardı. Rebbe'nin hasidelerinden biri olduğundan şüphelendikleri kişilerin isimlerini alıyorlardı. Baruh, böyle bir yerde, Rebbe'nin her türlü tehlikeye maruz kalabileceğini, bu nedenle korunmaya ve desteğe ihtiyacı olacağını düşündü. Rebbe hala Rusya'daysa, böyle bir zamanda onun yanında olmamak düşünülemezdi. Aklında bu düşüncelerle, Baruh, Kişniev'e doğru yola çıktı.

Rebbe'yi bulmaya çalışarak, içgüdülerini dinledi ve Şahrit duası için bir sinagoga girdi. Sessizce bir köşeye oturdu, sidurunu çıkardı ve sabah duasından önce seder korban'I okumaya başladı. İki, saygıdeğer görünümlü, sakallı Yahudi kendisine yaklaştı, gülümseyerek ama sert, boş ve soğuk gözlerle yaklaştı. "Şalom! Nereden geliyorsunuz?" Baruh hemen cevap vermedi, ilk olarak duasını tamamladı.

"Tsadik bir Yahudi! Dua okurken konuşmuyor!" dediler Baruh'a. Baruh, bu Yahudiler'in, KGB ajanı olarak, kendi kardeşlerine karşı çalıştıklarını hemen anladı. Donuk bakışı, onları Sibirya rüzgarı gibi çarptı. "Bana üç numaralı formu (yaşanılan yerle ilgili form) verin de kendim doldurayım" diye sertçe çıkıştı. Her iki adam da bu cümle karşısında hemen oradan uzaklaştı. Baruh'un, ikisinin de ajan olduğunu anladığını fark etmişlerdi.

Onlar gittikten kosa bir süre sonra, Rebbe, sinagoga girdi. Ne o, ne de Baruh, sinagogda uzun kaldı. Her ikisi de orada konuşmanın tehlikeli olduğunu biliyordu. O günlerde, Haşem için dua okumak bile tehlikeliydi. Bir taksi çekip güvenli bir yere gittiler. Taksi onları bırakıp uzaklaştığında, Baruh, talleti ile tefilinini takside unuttuğunu fark edince üzüldü. Paniğe kapıldı ve talletin çalınmasından ya da ona zarar verilmesinden endişelendi. Rusya'da, yenilerini nasıl bulacaktı? Ama Rebbe sadece gülümsedi. Taksiyi bulması için bir mesajcı görevlendirdiler. Adam, yaklaşık iki saat sonra, elinde çantayla geri geldi. "Sürücü çok sinirliydi!" dedi. "İki saattir müşteri bulmak ümidiyle gidiyormuş ama tek bir kişi bile çıkmamış. Fark ettiğinden değil ama bunun arka koltukta unutulan bu tallet ile tefillinle bir ilgisi olabilir mi?"

Baruh Rebbe'ye dönüp, "Rebbe, ne zaman Erertz Yisrael'e gideceksin? Seni bir daha ne zaman göreceğim? Şimdi mi gidiyorsun?" Rebbe gülümsedi ama cevap vermedi. Baruh'un elini sıkıca sıktı, sonra ayrıldılar.

Rebbe, 1972 yılında İsrael'e ulaştığında, aralarında Rabi Baruh Kuperman'ın ailesinin de bulunduğu birçok Yahudi tarafından neşeyle karşılandı. "Benim çocuklarım ne zaman Eretz Yisrael'e gelecekler?" diye sordu yaşlı Şimon Kuperman. Çocuklarının, uzaklarda, baskı altında olduğunu düşünüp acı çekiyor, onları bir daha görebilecek kadar yaşayabileceğinden şüphe ediyordu. En iyi, canlı yıllarını artık çok gerilerde bırakmıştı. Tanrı isterse, bu yaşlılık yılları, ancak çocukları ve torunları ile altın yıllar haline gelebilirdi. Onlardan ayrı kaldığı her saat o ve karısı için dayanılmaz bir işkenceydi.

Rebbe, yumuşak bir sesle onu cesaretlendirerek, "Küçük Şalom Gemara öğrenmeye başladı bile."Rebbe, dostunun yüzündeki çizgilerin biraz rahatladığını, gözlerinde mutluluğun okunduğunu gördü. Torunlarının Tora'nın yolundan gittiğini öğrenmişti...

**

"Rebbe, Rebbe, Kız kardeşimiz yeni evine taşınıyor. Bu güzel olay için senin beraha vermen hepimizi çok mutlu eder!" diyerek Rebbe'yi davet etti, Baruh'un kardeşlerinden biri.

"Hanuka'dan sonra" Rebbe sıcak bir şekilde gülümsedi. "Ama bayramınızda eğlenmek için kardeşiniz Baruh'u bekleyin. Yolda!" Bütün aile, daha fazla soru sormak yerine, nefeslerini tutup umut içinde beklemeye koyuldu. Küçüklerden biri, diğerlerine haber vermek için etrafta koşuşturuyordu: "Baruh Amca yolda! Rebbe söyledi!".

Çok fazla beklemelerine gerek kalmadı. Ertesi gün, Kupermanlar'ın İsrael'deki evlerine bir telgraf ulaştı: "ÇIKIŞ VİZESİNİ ALDIM! BARUH"

Purim, özellikle capcanlıydı. Bütün her yeri neşe sarmıştı. Yıllardan beri beklenen an yaklaşıyordu. Artık, ev, tamamlanacaktı... Ailenin mutluluğu Purim sevinci ile birleşti. İki güçlü olayla mutlu zamanlarına başlayan aile, nesiller boyunca bu duyguyu evlerinde yaşattı. Baruh ve ailesi, apartmanın merdivenlerinden heyecanla çıktı. Artık ailelerine kavuşmuşlardı ve evet Ribnetzerli Rebbe de onlarlaydı.

Babasına ve ailesinin her bireyine sarıldı ve Rebbe'nin ellerine, uzun zamandan beri kayıp olan oğluymuş gibi sıkıca sıktı. Baruh, gri-mavi gözleriyle, odanın her köşesine, herkesin yüzüne, her eşyaya dikkatle baktı. Bu an için o kadar uzun bir zaman beklemişlerdi ki... Aile, şarap içmeden sanki sarhoş olmuştu. Bu buluşma üstünde manevi bir heyecan da vardı. Teşekkür ve övgü dolu sözcükler odayı doldururken, ayaklar dans etmeye başladı. Unutulmaz bir Purim olmuştu.

Bütün bu kutlamaların ortasında, Rebbe'nin berahası sayesinde doğmuş olan küçük Şalom, birden Rebbe'nin şapkasını alıp kendi başına koydu. Bir an etraf gerginleşir gibi oldu oğlunun yaptığını gören Baruh, aniden yerinde kalakaldı, Rebbe'nin bu davranıştan rahatsız olup saygısızlık olarak değerlendireceğinden korktu. Rebbe'yle göz göze geldi. Baruh'un endişesini gören Rebbe, onu rahatlattı. "Göreceksin. O büyüyecek ve büyük bir haham olacak!" Rebbe her zaman doğruyu söylerdi. Genç adam, bugün eğitimine devam ediyor.

Bir tzadikin düzlükteki ağaç gibi olduğu söylenir. Rebbe şu an hayatta değil, ama yaptıkları, Ribnetz ve diğer yerlerde diktiği her tohum gelişmekte ve zengin ürünler vermekte...

"Böylesi akarsu kıyılarında dikilmiş ağaca benzer
Meyvesini mevsiminde verir.
Yaptığı her işi başarır." (Teilim1:3)