Kimsenin büyükbabası benimkine benzemez. Hiçbir büyükbaba benimkisi gibi genç, komik ve çocuklarla haşır neşir değildir. Hanginizin büyükbabası, torunlarıyla girişteki misafirlerin ayakkabılarını karıştırmak için işbirliği yapardı? Ya da hangi büyükbaba aşağıdaki komşudan şikayet geldiği zaman ellerinizin üzerinde yürümeyi öğretirdi size? Ya da nasıl kafiyeli konuşulacağını anlatır, sadece sizin için gizli bir dil bulur?

Şalom Alehem diye çağırdığımız Büyükbabam, tek torunları olan Kuzenim Tamara ve beni çok severdi. Bir keresinde, bizler daha çok küçükken onunla İsviçre'de yürüyorduk. İkimizin de ellerini tutarken uzaktaki bir yere işret etti. " Şuradaki dağı görüyor musun?" diye sordu " Demin kuzenin Tamara'ya verdim bu dağı. Şuradaki gölü görüyor musun? Onu da sana veriyorum!"

Onun ölümünden bir sene önce, New York'tan ailemle birlikte yaşadığım Odessa'ya gönderdiği mektubu, bir hazineymiş gibi saklarım. "Dorogaya Belochka", "Sevgili Belochka" diye yazmıştı, "Bu mektubu sana, acele edip hemen büyümen için yazıyorum. Böylece yazmayı öğrenip sen de bana mektup atabilirsin. Ve büyümek için de, bol bol süt içmen, sebze yemen, çorba içmen ve daha az şeker yemen gerek. Oyuncak bebeklerine benden selam söyle. Büyükbaban, Şalom Alehem."
Ben büyüdüm, yazmayı da öğrendim ama zamanında yetişemedim

Hangi olayların aile efsanesi, hangilerinin gerçek olduğunu bilmek zordur. Ben bir sahneyi hala çok canlı bir şekilde hatırlıyorum..Büyükbabam Şalom Alehem ve ben hayvanat bahçesindeydik. Maymunların önüne gelmiştik. Büyükbabam cebinden bir parça kağıt çıkarıp koni yapmış, daha sonra yakınlardaki fıskiyeye gidip suyla doldurmuş, içmesi için maymuna uzatmıştı. Maymun reddetmişti. Büyükbabam bana doğru eğilip, her zaman konuştuğumuz Rusça ile "ısporscenenaya obezıana! ( Şımarık maymun!) demişti. Kağıt bardağı tekrar tekrar doldurup içiyordu. Bu olayın ölümünden iki sene önce olduğunu daha sonra öğrenebildim. Dayanılmaz susuzluğa sebep olan şeker hastalığından ölmüştü. Ama o, bu konu hakkında bile şakalar yapardı. Anne babama, " şimdi hiçbir zaman açlıktan ölmeyeceğimi biliyorum. Susuzluktan öleceğim." diye yazmıştı.

Bunlar basit şakalardan daha fazlasıydı. Mizah anlayışının özüydü. Her şeyi kaybedip, tartışmayı kazanmak, gözyaşlarıyla gülmek- Yahudi gülüşüyle yaşamak...

Binlerce evde sevilse de, kahkahalarla okunsa da, kötü bir hastalığa yakalanmıştı, acı çekmişti, sürgün ve hayal kırıklıkları yaşamıştı. Ancak, sonunda, başkaları için mizah yazmıştı 14 yaşında ilk eseri, Üvey Anne Küfür Sözlüğü idi. Üvey annesinin her gün söylediği küfürleri alfabetik sıraya dizip açıklamıştı. Son eserini de bitirememişti: Amerika'da Kantor'un Oğlu Motl. Bütün hikayeleri içinde benim en sevdiğim bu hikayesiydi. Küçük Motl kendini Amerika'da bulunca, burada yeni gördüğü şeylere karşı olan ilgisini farklı yollarla gösteriyordu. Sakız, lastikten yapılmış bir şekerdi ve Amerika'daki öğretmenlerin çocukları kamçılamaya izinleri yoktu. " Böyle bir ülkeyi gel de sevme" derdi.

Shalom Alehem, 1916 'da, 12A ( batıl inançlara son derece bağlı olduğundan 13 sayısını hiçbir zaman kullanmaz, bunun yerine 12 a derdi) Mayıs'ta Bronx'ta elli yedi yaşında öldü. New york Times'a a göre yüz binden fazla kişi, canlarından çok sevdikleri yazarın cenazesini son yolculuğuna uğurladı. Kendisi New york Queens'teki Circle mezarlığında yatıyor. Vasiyetinde, zenginlerin arasına değil, sıradan insanların, kendisini seven işçilerin arasında gömülmeyi istemişti. Ayrıca, büyük bir etik belge olarak nitelendirilen vasiyetinde, ölümünde kahkahalarla anılmayı, o gün tüm ailenin bir araya gelip eğlenceli zaman geçirmesini istedi. Bu bizim ailemizde o zamandan sonra asla son bulmayan bir gelenek haline geldi.

Birçokları, Şalom Alehem'in Tevye hikayeleri üstüne kurulu Damdaki Kemancı'yı görmüştür ama çok az kişi, büyükbabamın ailesine süt ürünlerini getiren gerçek bir sütçü Tevye olduğunu bilir. Kendisini oınayan o güçlü aktörlere hiç benzemez. Komik, siyah sakallı olan küçük bir adamdır Tevye. Hiç kızı yoktur. Şalom Alehem, onunla konuşmaktan çok zevk alırdı ve zaman içinde Sütçü Tevye ve yedi kızının hikayelerini yazmaya başladı. Şalom Alehem, anne ve babama, hikayelerinin İngilizce'ye çevrilmesini ve oyunlarının Amerika'da oınanmasını ne kadar çok istediğini belirten bir mektup yollamıştı ve şöyle demişti: " Benim gözlerim bunu görmeyecek, ama belki sizinkiler görür."...Bizimkiler gördü.

Tamara'nın ölümünden sonra, Şalom Alehem'in tek akrabasının ben olduğumu bilmek inanılmaz bir şey. Onun sesini duyan, kucağında oturan ve yürürken elini sımsıkı tutarak ona yazmasına yardımcı olan- küçükken bize böyle söylerdi- tek kişi ben kaldım.

Büyükbabamın armağanının, İsviçre'deki gölden ne kadar değerli olduğunu ancak büyüdüğüm zaman anlayabildim. O sevgi ve kahkaha mirası bırakmıştı bizlere- herkesi sevmek ve gülmek...Böyle bir büyükbabayı nasıl sevmezsiniz ?

Bel Kaufman

**

Bel Kaufman, 12 yaşında Rusya'dan gelmiş, lisans derecesini tamamlamış ve Colombia Üniversitesinde yüksek lisansını birincilikle bitirmiştir. Lisede ingilizce öğretmenliği yapmış ve Citı College new York'ta doçent olarak görev yapmıştır. Kendisi yazı ve konuşma dalında bir çok ödül almıştır. Kaufman Yidiş yazar Şalom Alehem'in yaşayan tek torunudur.