Yazdır

cesurKişinin hayattaki başarısı ne kadar para biriktirdiğiyle değil, nasıl çocuklar yetiştirdiğiyle ölçülür.  Joseph Kennedy

60 yıl boyunca, her cuma akşamı, Abe, Ester'e şarkı söylerdi. Kimi zaman yumuşak, alçak bir sesle, kimi zaman, bütün dünyaya sesini duyurmak istermişçesine güçlü bir tonla...

Cuma akşamları geç saatteki duaya katılmak için acele ettiği kış günlerinde, ya da geç saatte duanın olmadığı yaz gecelerinde, bütün duygularını içine katarak, Abe hep yavaşça şarkı söylerdi... Ester kalp krizi geçirdikten hemen sonra, Abe, eşine hastanedeyken bile şarkı söylemeye devam etmişti. Sözlerini çok iyi bildiği şarkıları, bazen karıştırarak, 79 yıl boyunca en az kendisi kadar hassaslaş mış ve yıpranmış şarkıları mırıldanmıştı. Şimdi Ester, yine hastaneydi. Yine bir Şabat, oksijen tüpleri arasında geçiyordu. Buna rağmen, Abe şarkısını söyledi. " Cesur Kadın" diye fısıldadı. Ester'in kulağına eğilerek, duyup duyamadığından emin olmadığı halde, "Eşhet Hayil"'in o tanıdık melodisini mırıldanmaya başladı. ("Cesur Kadın", erdemli kadını ve anneyi öven bir duadır). Yavaşça fısıldarken, hastane çarşaflarının kokusu, onu, ilk oğullarının doğumuna ve yaşadıkları o küçücük eve geri götürdü. Evleri o kadar küçüktü ki, beşik için yer bile yoktu.

Yerleri ne kadar kısıtlı da olsa, Ester, her zaman, aile yadigârı diye adlandırdığı değerli eşyalarını koyacak bir yer bulurdu. Almanca'da Judenstern dedikleri Şabat mumlukları, anne-babasına aitti. Mumluk, yedi kolu yağla dolu olarak, oturma odasında asılı dururdu. Sahip oldukları o tek kütüphanede, Abe'nin babasının her dini bayramda alıp sinagoga götürdüğü, bayram dua kitapları bulunurdu. Şöminenin üstünde ise sidur, Abe'nin büyük teyzesine ait, yıpranmış Şabat kitabı dururdu. Eşine şarkı söylerken, Abe, kendilerine sevgiyle aktarılan tüm bu armağanların, sahip oldukları tek değerli eşyalar, oğullarına bırakacakları tek mirasları olduğunu düşünüyordu. Eşinin alnındaki beyaz saçları yavaşça kenara itti.

"Ona ellerinin meyvesini ver ve kapında yaptığı işin kendisini yüceltmesine izin ver" diye bitirdi Abe İbranice söylediği şarkıyı ve bağını öne eğdi.

"Haydi gidelim baba" dedi David usulca. Elini yavaşça, babasının omzuna koydu.

Bir an oğlunun da odada olduğunu unutmuş olan Abe irkildi. David, babasının Ester'e hoşça kal öpücüğü vermesini bekledi.

"Saat 9 olmuş bile. Dinlenmeye ihtiyacın var Baba" dedi David. "Bu gece bizde kal. Yarın sabah seni yine buraya getiririm".

Önce kalmakta ısrar eden Abe, en sonunda David'le gitmeye razı oldu. "Önce bizim eve uğrayalım. Yürüyebilecek miyiz?"

David eğilip annesini öptü, sonra yorgunlukla içini çekti. "Baba, yürüyemeyiz. Şabat günü arabaya binmemenin senin için önemli olduğunu biliyorum. Ama ev çok uzakta."

"Dünya artık çok büyüdü Ester" dedi Abe boş bulunarak. "Ve çok hızlı. Değerli şeyler yok oldu, gelenekler..."

David, babasının arabaya binmesine yardım ederken sessizdi. Babasının kaybolmuş gelenekler hakkında konuştuğunu biliyordu, çünkü Ester'i kaybediyor olması hakkında konuşmaya dayanamadığını fark etmişti. Ester ve Eşhet Hayil gibi Şabat duaları, her zaman birleştirici olmuştu. David bir Şabat gecesini anımsadı- belki de daha bar mitsvasını bile yapmadan önceydi- Abe, sinagogdan birkaç öğrenciyi, " Cesur Kadın"ın anlamını tartışmak üzere evine davet etmişti.

"Eşhet Hayil " diye söze bağlamıştı Abe, " Deyişler kitabının sonunda bulunur ve "Şema beni musar aviha; vaal titoş Torat imeha: Babanın sözlerini dinle çocuğum ve annenin öğrettiklerinden ayrıma" diye okuduğumuz Deyişler'in ilk bölümüne bir gönderme yapar. Annenin öğretileri Eşhat Hayil 'de anlatılmaktadır. Bu manevi şiirdeki kadın evi ve toplumu için yorulmadan çalışır."

Abe, bu genç öğrenciler arasında zor dinleyiciler olduğunu biliyordu. Zaman 70 ler'in bağıdı ve geleneksel olan her şeyden şüphe ediliyordu.

"Düşündüğünüzü biliyorum, ama daha derin okumaya çalışın" diye tutkuyla ısrar ediyordu. "Bu cesur kadın evi yapan kişi ve bir öğretmen ve evet, bir iş kadını, bir politikacı! O güçlü, şefkatli ve akıllı. O, hayatla iyilik ve zarafetle yüzleşiyor. Ve Tanrı'yı seviyor. Yahudi değerlerini en iyi şekilde kucaklıyor. İşte bu, içinize işlemesi gereken Torat Ymeha, " Annelerin Öğretileri". İşte bu..."

"Bu da nedir David? İtfaiye arabaları mı?" Abe'nin sesindeki panik, David'i tekrar o ana geri getirmişti. Yanıp sönen ışıkları, ardından da dumanları gördüklerinde, apartmanın önüne gelmişlerdi. Ester ile Abe'nin kırk yıldır birlikte yaşadıkları ev alevler içinde yanıyordu.

Gazeteler, yangında kimsenin ölmediğini, ancak binanın ve içindeki her şeyin yok olduğunu yazdılar. Şabat mumlukları, mahzor, sidur, her şey yanıp gitmişti...

Abe üzüntü içindeki kendini bir kenara koymuştu. Ne David ne de Abe, yangını Ester'e nasıl söyleyebileceklerini bilmiyordu. En azından durumu biraz daha iyiydi. Doktor bir sonraki gün böyle söylemişti. En sonunda, David'in hastane kafeteryasına kahve almaya gittiği bir sırada Abe olayı anlattı.

"Buna inanamıyorum" diye ağlamaya başladı Ester sessizce.

"Çok üzgünüm Ester" dedi Abe, "Ama artık elimizde değerli hiçbir şeyimiz kalmadı".

Ester aniden ağlamayı bıraktı ve doğrulup dik oturmaya çalıştı. Abe omu kolundan tuttu ve rahat oturabilmesi için sırtına bir yastık yerleştirdi.

Konuşması krizden dolayı biraz ağırlaşmıştı ama Ester kendinden emin bir tavırla sordu: "Yani bana bunca yıldır söylediğin sevgi dolu şarkıların hiçbir değeri olmadığını mı söylemek istiyorsun?" dedi.

"Ne?" dedi Abe şaşırarak, "Sen neden bahsediyorsun Ester?"

"Cesur Kadın" dan bahsediyorum. Bu değerli bir miras değil miydi?"

Abe, Ester'in; hala parlak, hala net, hala güçlü olan gözlerine baktı. Hiçbir zaman bu manevi miraslarını düşünmemişti.

Ya David'e öğrettiklerin?" diye devam etti Ester Abe'nin elini alarak.

Abe kaşlarını çattı. " David, beni hiçbir zaman Eşhet Hayil söylerken dinlemedi. Bu gelenekle ilgilenmiyor. David, " Eşhey Hayil'in bir evlilik ortağını değil, bir hizmetçiyi tarif ettiğini düşünüyor."

"Sana bunu mu söyledi?" diye üsteledi Ester.

"Hayır, bunu asla yapmaz. Ben sadece biliyorum." diye söylendi Abe inatla.

"O zaman sevgi, yeterli bir miras olacak" diye fısıldadı Ester ve gözlerini kapadı.

Ertesi Cuma gecesine kadar, Ester hastaneden çıkmıştı. O ve Abe, David ve eşi Carol'la beraber kalıyordu.

Aşağıda Carol, Şabat mumlarını, hala ekmeğini ve şarabı hazırlarken, David de, anne babasıyla birlikte oturuyordu. " Bizimle beraber dilediğiniz kadar kalabilirsiniz. Bu konuda endişelenmeyin" dedi David.

"Çok uzun sürmeyebilir" dedi Abe yavaşça, sonra sesini Ester'in de duyabileceği kadar yükselterek, " Kullanacağından emin olmasam bile, sana bir şey vereceğim David. İşte..." Abe, David'e bir kağıt verdi.

David kağıda bakıp gülümsedi. Dikkatlice yatağın kenarına koyduktan sonra, Carol'u çağırdı: " Carol Bir dakika buraya bakabilir misin?"

Abe, Ester'in elini aldı ve şarkısını söylemeye başladı. Sesi, akşam havasında yumuşacıktı. Sadece ince notalarda biraz kırılıyordu. Sonra Abe bir an için dalıp nerede olduğunu unuttu. Belki açık pencereden gelen rüzgarın sesiydi, ama o sessizlikte başka bir ses de işittiğini zannetti. David'e bakmak için döndü. David, gözlerini kapatmış, Carol'un elini tutmuştu... Şarkı söylüyordu...Üzerinde Eşhet Hayil'in sözlerinin yazılı olduğu kağıt ise hala yatağın üstündeydi....

Linda Spiegler.

**

Linda Spiegler, Colorado Bulder'de yaşamakta, orada yazarlık yapmakta ve sanatla uğraşmaktadır. Ayrıca Colorado üniversitesi Hukuk fakültesinde çalışmakta, Bulder Yahudi Cemaati'nde çeşitli işlerle uğraşmaktadır. Linda, maneviyat, kadın, sanat ve ilgili konular hakkında yazılar da yazar.