Yahudiler toplam Amerikan nüfusunun sadece yüzde ikisini teşkil eder. Amerika genelinde faaliyet gösteren yardım kuruluşları, Yahudi Cemaatleri Birliği (UJC) adlı yardım kuruluşuna göre en az kırk katı kadar daha büyük bir topluma hitap eder. Bu gerçekler göz önüne alındığında UJC'nin Amerikanın en büyük yardım kuruluşu olması dikkat çekicidir.

Yahudinin Yahudiye yardımcı olması geleneği o kadar yaygın bilinen birşeydir ki çoğu insan, Yahudi yasalarının, Yahudileri Yahudi olmayanlara da yardımcı olmaya mecbur kıldığının farkında bile değildir. Talmud'un öğretilerine göre: "Bütün Tora'nın asıl amacı barışı sağlamaktır" (Gittin 59b). Bütün insanlığa barışı ve iyi niyeti yayma uğruna şunları yapmamız gerektiği telkin edilir:

Yahudi olmayan muhtaç insanlara, Yahudi olanlar kadar yardım götürmeliyiz. Hasta olduklarında hem Yahudi olmayan, hem de Yahudi olan kardeşlerimizi ziyaret etmeliyiz. Dahası ölülerin gömülmesi konusunda, hem Yahudi olan hem de Yahudi olmayanlara aynı özeni göstermeliyiz. Zira bütün bunlar barışın yollarıdır (mipnei darkei şalom)...
- Talmud Bavli, Gittin 61a

Bütün insanlar Tanrı'nın suretinde yaratıldıklarına göre, gerçekten kötü olanlar hariç her biri, yardıma layıktır. Genelde kendini adamış Yahudilerin yardım için ayırdıkları miktarın oransal olarak çok büyük bir kısmını sadece Yahudi olanlara yönlendirmelerinin sebebi, Yahudilerin Yahudi olmayanların acılarına lakayt davranmalarından değildir. Sebep herhalde, Yahudilerin davalarını desteklemek için genelde diğer Yahudilere kendilerini daha yakın hissetmeleridir. Gerçekten de Yahudilerin acılarına en çok cevap veren Yahudiler, genellikle, Yahudi olmayanların ihtiyaçlarına da cevap verenlerle aynı kişilerdir. Kutsal Kardeş adlı kitabında Yitta Halberstam, Rav Shlomo Carlebach'ın Manhattan merkezli cemaatinin bir üyesi tarafından anlatılan şu öyküyü aktarır:

Uzun boyu, bembeyaz yüzü, omuzlarından aşağı dökülen tel tel sarı saçları ile genç adam karşımızda duruyordu. Buruşmuş, yırtılmış ve kirli giysileri çevreye ekşi bir küf kokusu yayıyordu. Buna rağmen birkaç saniye önce Shlomo Carlebach bu genç adamı gururla yanıma getirmiş, kokuya aldırmadan neşeli bir şekilde, "Anna sana yardımcı olacak!" demişti. Bir taraftan da belli etmeden, Shlomo kulağıma şöyle fısıldamıştı, "İstediği kadar yemek ver ona, lütfen."

Hemen ayaklandım, mutfağa koştum ve bir tabağı tepelemesine yemekle doldurdum. Genç adam birkaç dakikada bütün tabağı silip süpürdü. Tekrar mutfağa gidip tabağını doldurdum. Bu getirdiklerim de bittikten sonra bir daha mutfağa gidip bir tabak daha getirdim. Sonunda doymuştu galiba. Sarı saçlarına mavi gözlerine bakarak belki de biraz kaba bir şekilde, "Yahudi misin?" diye soruverdim.

Nazikçe cevap verdi. "Hayır efendim, ben Teksas'lı bir Hıristıan'ım."
"Sinagogumuzu nasıl buldun o zaman?"

Gözlerini göklere kaldırdı. "Öğleden sonra Central Park'ta bir bankta oturuyordum. Tam o sırada Rav'ınız oradan geçiyordu. Onu daha önce hiç görmemiş, onunla hiç tanışmamıştım. Bana bir kere baktı ve hemen bana doğru yöneldi. Merhametli gözleri ve tatlı gülümsemesi ile bana sordu, 'Kardeşim, aç mısın?' Ağlamaya başladım. Teşekkür ederek çok aç olduğumu söyledim. Sinagogunuzun adını ve adresini verdi ve hemen buraya gelmemi söyledi. Burada bol ve iyi yemek olduğunu belirtti. Buraya böyle geldim işte. Rav'ınız o anda yoldan geçmemiş olsaydı halimin ne olacağını inanın bilemiyorum." Böyle anlatıyordu sarışın Teksas'lı başından geçenleri. "Size gerçeği söylüyorum. Üç gündür yediğim tek yemek bu. Rav bana gelip 'Aç mısın?' dediğinde kendi kendime şöyle dedim, 'Bu adam herhalde Tanrı'nın gönderdiği bir melek.'"

Bundan böyle postadan çıkan bir sürü reklam içerikli mektubu elden geçirdiğinizde, tanımadığınız yardım kuruluşlarından gelen istekler dahil hepsini çöpe atmadan önce, bu güzel öyküyü aklınıza getirin. Belki siz de Shlomo Carlebach gibi, bir insanın hayatında "Tanrı'nın meleği" olma fırsatını yakalayabilirsiniz. ***